ERENDİZ ATASÜ ile söyleşi

Nevzat Süer Sezgin-Sevgili Erendiz Atasü merhaba. Seksenli yılların o çok karanlık günlerinde ‘Kadınlar da vardır’ öykü kitabınızla bizim kuşağın sesi olarak okurla buluştunuz. O kitabı okuduğum günlerdeki heyecanımı unutamam. Kitabın adı bile bir ışık, bir umuttu. Kaç kişiye armağan olarak verdim anımsamıyorum. Sonra arka arkaya kitaplar çıkararak edebiyat dünyasında kadınlığın, aydınlığın sesi olarak çalışmalarınızı sürdürdünüz. Öykülerinizde ve romanlarınızda kendimizi, dostlarımızı, acılarımızı, umutlarımızı, ülkemizi bulduk, zaman zaman gülümsedik, genellikle hüzünlendik ama umudumuzu hiç yitirmedik. Deneme kitaplarınızla aklımıza yeni sorular eklediniz, tekrar tekrar düşünmemizi sağladınız. Kurşun Kalem okurları için yaşam öykünüzü kısaca anlatabilir misiniz?
Erendiz Atasü- Güzel görüşlerinize çok teşekkür ederim. 1947 de Ankara’da doğdum. Annem babam aydın insanlardı; kitaplarla dolu bir evde, kardeşsiz büyüdüm. Benim kardeşim, kitaplardı. Annem babam öğretmendi, edebiyata ikisi de çok düşkündü ve  arada sırada şiir karalarlardı. Belki de onlardan devr aldığım edebiyat yeteneğimi keşfetmem yirmili otuzlu yaşlarımı buldu. Bu arada eczacı olmuştum ve Ankara Üniversitesinde akademik kariyer yapıyordum. Mezun olduğum bu üniversitede zamanla profesörlüğe kadar yükseldim; otuz yıl vatana eczacı yetiştirdim diyelim. Yazarlık hayatıma geç başlamama  sebep olduysa da fen bilimi okuduğuma hiç pişman olmadım. Sanırım, fen, almasını bilen zihne ehemle mühim’in farkını, rastlantıyla zorunluğu birbirinden ayırt edebilmeyi öğretir. Çizmeden yukarı çıkarak şunu söyleyeyim, ülkemizde sosyal/ insani bilimler alanında laf söyleyen pek çok uzmanda bu dediğim özelliklere pek de sık rastlanmıyor.
       İlk öyküm 1981 de bir dergide yayımlandı. Kitap konusunda şanslıydım. Ödül alan kitapların basılabildiği bir dönemde, sizin de söz ettiğiniz Kadınlar da Vardır Akademi Kitabevi’nin amatörlere yönelik  Öykü Yarışmasında birincilik kazandı ve basılarak okurla buluştu.  Yıllar içinde gerisi geldi. İlk kitapla edebiyat dünyasına kendini kabul ettirebilmek  - hele, bu dünyanın dışında yaşayan, kendi ayakları üstünde durmakta direnen bir kadın için- pek kolay değildir. Zahmetli ve yaralayıcı bir uğraştır. Ben de o dikenli yoldan geçtim, hep daha çok ve nitelikli yapıt vererek. Ucuz yöntemlere asla itibar etmedim. Yaralarım olduysa da kalıcı bir iz bırakmadı. Zira bu uğraşıyı verirken, zaten bir toplumsal konumum vardı; üniversitede doçenttim. Yaşamının başındaki bir genç için çok daha incitici geçebilecek bir dönemi böylece göreli az yara bereyle atlattım. Gecikmenin faydaları…
Nevzat Süer Sezgin- Eksik bırakırsam lütfen tamamlayınız bize bizi anlatan, ışık tutan, Hayatın En mutlu Anı, UÇU,  İncir Ağacının Ölümü, Taş Üstüne Gül Oyması,  Onunla Güzeldim,  Dullara Yas Yakışır, Lanetliler isimli öykü kitaplarınızla, Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık, Düşünce Sefaletinin Kıskacında Kavram ve Slogan, İmgelerin İzi, Kadınlığım,  Yazarlığım, Yurdum;Benim Yazarlarım, deneme kitaplarınızla, Dağın Öteki Yüzü, Gençlğin O yakıcı Mevsimi, Bir Yaşdönümü Rüyası, Açıkoturumlar Çağı ve Güneş Saygılı’nın Gerçek yaşamı isimli romanlarınızla kitaplıklarımızın başköşesinde varlığınızı sürdürmektesiniz. Bu kitaplarınızın hemen hemen hepsi pek çok kez basıldı, yabancı dillere çevrildi, bazıları ödüller aldı. Hangi kitaplarla hangi ödülleri aldınız. Edebiyat eserlerine verilen ödüller hakkında ne düşünüyorsunuz?
Erendiz Atasü- Sevgili Nevzat, sizi ne kadar vefalı bir okurumsunuz! Evet, tastamam bu kadar kitaplarım. Kadınlar da Vardır’ın ödülüne yukarıda değinmiştim. Dağın Öteli Yüzü, Orhan Kemal roman ödülünü aldı. Taş Üstüne Gül Oyması, Yunus Nadi ve Haldun Taner öykü ödüllerini; Hayatın En Mutlu An’ı, Dünya Kitabın ödülünü ve Yunus Nadi ödülünü aldı.
       Aslında yarışmaları pek sevmem. Ödüllerin de her zaman isabetle verildiği kanısında değilim. Her yerde ve  her şeyde olduğu gibi günümüzde bu alanda da bir enflasyon söz konusu.  Gene de yarışmaların faydaları var tabi. Nedir onlar? Yolun başındaki yazarın önünü açmak. Hele, ödül alan kitabın muhakkak basıldığı eski günlerde, yarışmaların bu işlevi önemliydi. Belli bir yere gelmiş, yaşını başını almış yazar içinse, ödül – açık söyleyeyim bir teselli! Neyin mi tesellisi? Türkiye’nin yıpratıcı, öğütücü yaşamının züğürt tesellisi!
Nevzat Süer Sezgin- Bir söyleşinizde ‘Benim için yazmak sanırım kendini gerçekleştirmenin tek değilse de en önemli yolu.’ diyorsunuz.Yazmaya başlama ve  sürdürme serüveninizi kısaca öğrenebilir miyiz?
Erendiz Atasü- Yazmaya, burslu lisans üstü öğrencisi olarak gittiği Londra’da yirmi beş yaşımda iken başladım. Galiba kültür şoku denen şeye uğramıştım! Günce tutuyordum, hala tutarım. Sonra, bastırmayı hiç düşünmeden hikayeler yazdım. İyi bir edebiyat okuru olduğum için, yazdıklarımla sürüklenmiyor, hatalarımı, eksiklerimi görebiliyordum. Yayımlamaya başlamam, yukarıda değindiğim gibi 1981’i buldu.
Nevzat Süer Sezgin-Ülkemizde hala çeşitli çevreler tarafından tartışılan ‘Kadın yazar’, ‘Kadın edebiyatı’ kavramlarıyla ilgili düşüncelerinizi okurlarımızla paylaşabilir misiniz?
Erendiz Atasü-  Bana göre, kadının ikincil konumuna tepki duyan, ataerkil kültüre eleştirel yaklaşarak yazan kadındır kadın yazar; kadın edebiyatı ise böyle düşünen ve yazan bir yazarın verimidir. Yazar, karmaşık bir insan. Aslında her kişinin  pek çok kimliği var, aydın kimliği, politik kimliği, ulusal ve/veya sınıfsal kimliği, cinsiyet ve cinsel yönelim kimliği vs gibi. Bu kimliklerden hangisini öne çıkartarak yazacağı, yazar için bilinçli ya da bilinçaltı bir seçim olarak çıkar karşımıza, kanımca. Yazarın bu seçimine okur olarak saygı duymamız gerekir, diye düşünüyorum. Cinsiyeti kadın olan her yazarın kadın edebiyatı yaratması beklenemeyeceği gibi, kadın edebiyatını ille kadınlar yaratır diye bir kural ileri sürülemez her halde. Altını çizeyim, burada önemli olan, ataerkil kültürü yazdıklarıyla yeniden üretmemek, bu kültüre eleştirel bakabilmek; ve tarih boyunca susmuş ya da susturulmuş kadınlığın bastırılmış sesini yaşantının ve deneyimlerin içinden süzüp yazıya dökebilmektir.
Nevzat Süer Sezgin-Kendinizi feminist olarak tanımlar mısınız?
Erendiz Atasü- Evet. Münferit feminist diyorlar, benim gibilere.
Nevzat Süer Sezgin- Sizce erk-ek egemen kültürün egemen olduğu ülkemizde kadınlık durumlarını yeterince anlatabilen erkek yazarlar ne derece başarılar? Kadın yazarlarla erkek yazarlar arasındaki dil ve anlatım farkı nedir?
Erendiz Atasü- Erkekler bunu, kendilerini ataerkil kültürün koşullandırmalarından soyutlayabildikleri ölçüde başarırlar.  Kendi şahıslarına, kadınlarla ilişkilerine önyargısız, içtenlikle ve korkusuzca bakabiliyorlarsa başarabilirler. Bu konuda edebiyatımızı çok da başarılı bulmuyorum, doğrusu.
Dil ve anlatım konusunda toptan bir yargıya varılabilir mi, kuşkudayım. Her yazarın verimini ayrı ayrı incelemek gerekir. Edebiyat, bir bakıma bir ayrıntılar sanatı olduğu için, kesin kuralları ve tanımları her zaman kabul etmez.

Nevzat Süer Sezgin-Neredeyse otuz yılı aşkın bir süredir Düşün, Çağdaş Türk Dili, Varlık gibi dergilerde  kadın sorunları, laiklik, cumhuriyet devrimleri ve edebiyat sorunlarıyla ilgili yazılarınızı okuruz. Günümüzde yayımlanan edebiyat dergileri hakkında neler düşünüyorsunuz? Altmışlı,yetmişli yıllarda olduğu gibi bir dergi etrafında toplanarak kendini geliştiren, edebiyatın toplum üzerindeki muhalif, dönüştürücü etkisini artırmaya çabalayan  okur kitlesi mi kalmadı, yoksa dergiler mi bunu başaramıyor?
Erendiz Atasü-  Öyle bir okur kitlesi kalmadı.  Ana akımlara muhalif dergiler var kuşkusuz, ama onların da parasal gücü yok ve kitleselleşemiyorlar. Pek çok nitelikli dergi mali sorunlar yüzünden yayın hayatına son verdi. Maalesef neoliberalizm kültürü ve sanatı baltalıyor. Bu devirde dergicilikte direnen ve başaran sizler gibi edebiyatçılara ve edebiyatseverlere kahraman gözüyle  bakıyorum.
Nevzat Süer Sezgin- Ben bir okur olarak edebiyat ortamındaki yarışma ve iktidar kavgasından çok şikayetçiyim. Elbette bir de piyasa koşullarına göre yazılmış (yazdırılmış) eserlerden, okuru yönlendiren çok satan listelerinden. Sizce de bu şikayetimde haklı mıyım? Mevcut küresel sermayenin etkileri edebiyatı nasıl etkiliyor? Edebiyatı hem bir bilim dalı, hem de bir sanat dalı olarak ele alıp inceleyen gerçek eleştirmenler yok olup gidiyor mu?
Erendiz Atasü- Son derece haklısınız. Sermaye her şeyi olduğu gibi edebiyat ve yayın dünyasını da esaslı biçimde etkiliyor. Eleştirmen yetiştirmek  için uygun bir ortam değil bu. Bu işin he zaman ticari bir yönü vardı, fakat şimdi esas ve çoğu kez tek amaç ticari çıkar olarak belirlenince, ipin ucu tam anlamıyla kaçtı. Nitelikli yapıt basmayı göze alan yayınevleri, bu işi ancak bir dolu niteliksiz yayın da basarak ve bunlardan kazandıklarının bir kısmını nitelikli yayına yatırarak götürüyorlar. Bu işleyiş, çığ gibi büyüyen bu karmaşık gidişin en masum örneği. Çok satan listelerinin ciddi bir araştırmaya dayanmadığını biliyorum. Emin değilim ama kurgusal da olabilirler. Kitabın tam anlamıyla ticari bir ürüne dönüşmesini, İslami neoliberalizme eklemlenmeye pek hevesli olduğu açıkça görünen yurdumuzda belki de biz yazarlar önleyemezdik. Ama acı olan, bu çığırından çıkmış ‘’reklamasyon’’ yöntemini içimizden kimilerinin başlatmış olması. İsim vermek istemiyorum. Edebiyat dünyasını izleyen herkes bilir. Ama bugün tek bir mutlu yazar yok! Çünkü el elden üstün, yüz yüzden güzel, gövde gövdeden çekici ve kese keseden yüklü!
Nevzat Süer Sezgin-Sizce edebiyatçıların sorumlulukları nelerdir? Yeni yazmaya başlayan genç yazarlara neler söylemek istersiniz?
Erendiz Atasü- En başta kendi yeteneklerine ihanet etmemelerini söylerim. Gönül indirilen her ucuz yöntemin bedeli yeteneğin aşınmasıdır. Edebiyatçının birinci sorumluluğunun yazdığı dile ve içinde bulunduğu kültüre yönelik olduğunu düşünüyorum. Tabi dilin ve kültürün de bizlere karşı sorumluluğu var! Diller ve kültürler yaratıcı sanatçılarıyla ve bu sanatçılara sahip çıkarak var olabilirler ancak. Onun dışında aydınlar olarak, her halde insanı ve doğayı öğüten, bireyleri köle olduklarının bilincine varamayan gönüllü robotlara dönüştürmeyi hedefleyen tüm toplumsal gidişlere ve girişimlere hayır diyebilmemiz gerekir. Göz boyayanlara aldanmamak gerekir. Bunun için de tarih, sosyoloji ve psikoloji  bilmek gerekir.  Yarı-aydınlar bu ülkenin en büyük hastalıklarından biridir, kanımca. Edebiyatçı sorumluluğuyla  aydın sorumluluğu arasında ince bir ayırım var: Kişi ancak içinde, derinden duyabildiği acıları edebi metin olarak kaleme alabiliyor. Doğal ki her toplumsal acıyı taa derinimizde hissedemeyiz; yoksa insan çıldırır. Güncel olduğu için ya da aydın sorumluluğumuzun alanına girdiği için taa içimizde hissedemediğimiz bir acı üstüne edebi metin yaratmaya girişmek kompozisyon düzeyinde yazılar çıkartıyor ortaya ki, hiç gereği yok.
Nevzat Süer Sezgin-Edebiyatçının da örgütlenmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Hangi edebiyat örgütlerine üyesiniz? Ülkemizdeki edebiyat örgütlerinin çalışmaları hakkındaki düşünceleriniz neler?
Erendiz Atasü-
PEN ve Edebiyatçılar Derneği üyesiyim. Bir derneğin gerçekten etkin olabilmesi için, yazara ‘’yalnız’’ olmadığını hissettirebilmesi gerekir. Bu güven de ancak yazarlık hayatında somut sorunlarla karşılaşan yazara somut, işe yarar destek vermekle mümkün olabilir. Sermayenin iktidarı ve günden güne totaliterleşen ülke yönetimi böyle desteklere fiilen imkan tanınmıyor. Dernekler çabalıyorlar tabi. Ama eski etkinlikleri ve etki alanları yok. Belki de ben yaşlanıyorum, enerjim azalıyor ve izleyemiyorum; bunu da göz önünde bulundurmam gerekir, eleştirirken. Ancak, Türkiye’nin ne yazık ki içine girdiği genel dağılma sürecinden paylarına düşeni dernekler de alıyorlar izlenimini taşıyorum. Ülkemizde, toplumsal hayatın üzerinde durduğu genel konsensuslar kayboldu. Somut bir örnek vermek isterim: Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli köşe yazarlarından biri olan İlhan Selçuk, seksen küsur yaşında, kifayetsiz delillerle, yaşına, sağlık durumuna, toplumsal konumuna hiç uygun düşmeyen hukuki -ya da hukuk dışı - muamelelere maruz bırakıldığında, buna karşı sesini yükseltmek isteyen bir yazar örgütünün kimi üyelerinden ‘’Oh, olsun o faşiste!’’ mealinde yırtıcı müdahaleler gelirse, o örgütün karşı duruşu cılız kalmaya mahkum değil midir? Böyle mahcup bir karşı duruş, toplumda her hangi bir etki sağlayabilir mi?
Nevzat Süer Sezgin- Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı isimli kitabınızı bu yaz okudum.Gönlüm isterdi ki sadece o kitap hakkında saatlerce konuşalım. Ancak Kurşun Kalem dergisinin bize ayırdığı sayfalar sınırlı. Romanın bir yerinde  sol bölmece’ kavramını kullanıyorsunuz ve bir başka yerinde de ‘Bir işçi evidir burası,çalışkan, sabırlı ve yılma bir ev. Kimse hastalıktan yakınmaz; hasta olsa da öyleymiş gibi davranmaz. Karı kocanın yüzleri öylesine sağlıksız, öylesine soluktur ki, insanın onları bu yoksulluğa mahkum edenlerin suratına tüküresi gelir.Kişi burada, devrimin gerekliliğine ve gerçekleşeceğine inanır.’ diyorsunuz. Sizce yoksulluğun her gün biraz daha arttığı ülkemizde şu an  paramparça olan sol, bir gün bir araya gelebilecek mi? Bu ülkeye emekten yana, adil, barış içinde , güzel günler gelecek mi?

Erendiz Atasü- Uzak geleceği görebilmemiz imkansız. Bugün dünya bir çıkmazda. Hiçbir çıkmaz sonsuza kadar sürmez. Ya  gerçekten bu gezegen, üçüncü dünya savaşıyla ya/ya da doğal afetlerle mahvolacak, ya çıkmazı yaracak. Türkiye çıkmazın yarıldığı güne kadar dayanabilirse, güzel günler umut edebiliriz. Böyle söyleyerek, ‘’battı balık yan gider’’ biz de ‘’yan yatalım’’ demek istemiyorum, elbette. Bir araya gelinemese de, her fert, en azından bulunduğu konumun daha da gericileşmemesi için bir mücadele vermek zorunda. Hiçbir şey yoktan var olmadığına göre, ilerde sizin dediğiniz gibi mutlu bir Türkiye kurulacaksa, bizlerin bugün sarf edeceği emeğe ve çabaya dayanacaktır.
Nevzat Süer Sezgin- Bu kadar çok üretken bir yazara şimdilerde  neler okuyorsunuz ? Neler yazıyorsunuz diye sormadan edemeyeceğim.Yakında bizlere ulaşacak yeni bir eseriniz var mı?
Erendiz Atasü- Koca yaz, Fuentes’in dev eseri, ‘’Terra Nostra’’ (Türkçe çevirinin de başlığı böyle) ile didiştim.  En son, Bülent Somay’ın ‘’Tarihin Bilinçaltı’’sını ve Anna Freud’un ‘’Ben’in Savunma Mekanizmalarını’' okudum. Şu aralar hikaye yazıyorum.
Nevzat Süer Sezgin- Kurşun kalem okurları adına çok teşekkür ederek, sağlıklı günler diliyor ve yeni eserlerinizi heyecanla bekliyorum.
E. Atasü. Ben teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder